Sıkça Sorulan Sorular

Sıkça Sorulan Sorular

My Prodüksiyon Seslendirme Ajansı bu sayfa üzerinde sıkça sorulan sorulara sizler için cevap veriyor ve bilgi paylaşıyor. Seslendirme, Dublaj, Prodüksiyon, Anons ve Seslendirme Ajansı hakkında merak edilenlerin listesini burada bulabilirsiniz.


Luke Sullivan’ın, “Satan reklam yaratmak” adlı kitabında geçen bu cümle reklamların yaratıcılığa dayanması gerekliliği ancak aynı zamanda da bir ürün olduklarını vurgulayan çok anlamlı bir cümledir: “Reklam, yarı yarıya sanattır; diğer yarısı iştir ve her iki yarı için de teslim tarihi diye bir şey söz konusudur.” İşin teslim tarihi elbette ki reklam veren ile ajans arasındaki anlaşma şartlarına bağlıdır. Etik olan, iki tarafın da karşılıklı anlaşma şartlarına uymasıdır. Reklam iştir, çünkü kuralları vardır ve bu kuralların uygulanıp uygulanmadığı sadece profesyonel özdenetim mekanizmaları olan dernekler ya da diğer oluşumlar tarafından değil, yasalar tarafından da denetlenir. Reklamlar iştir çünkü belli üretim aşamaları vardır. Bir fikirden doğar ve görsel ya da yazılı nesnelere dönüşürler. Reklamlar iştir çünkü markaların pazarlama faaliyet ve stratejilerinde kilit roller üstlenirler. Reklamlar iştir çünkü birçok kişi tarafından organize şekilde üretilirler. Reklamlar iştir ve dolayısıyla disiplin ve ciddiyet gerektirir. Her reklam bir iştir ama her reklam üst düzey bir sanat ürünü değildir, olmak zorunda mıdır? Bu reklamı yapılan markaya, ürüne, pazarlama stratejisine, hedef kitleye, mecraya göre değişir. Sanat, en bilinen tanımı ile hayal gücü ve yaratıcılığın dışa vurulmuş halidir. Reklamın sanattır, çünkü yukarıda değindiğim gibi, yaratıcı zihinlerin fikirlerinden üretilir. Reklamlar, sadece bir marka logosundan, slogandan, ürün görselinden ya da ürünü anlatan bir filmden, metinden, birim fiyatından ya da indirim oranından ötede, markaları konumlandıran, onlar adına hedef kitlelerine mesajlarını ileten ifade biçimleridir. Reklamlar sanattır çünkü hayal gücünden beslenirler. Reklamlar umut verir, reklamlar eğlendirir, düşündürür, bilgilendirir, yönlendirir ve reklamlar farklılık hissettirir. Reklamların kısa algılama süreleri içerisinde, ele aldıkları ürünü en iyi şekilde anlatmaları gerekir. Üretilmeleri süreci her ne kadar profesyonel bir disiplin gerektirse de, yasalar ve etik kurallar ile sınırlanan çerçeveleri olsa da, reklamlar hedef kitlelerde duygular üretmeye yönelik çalışmalardır. Sadece satın alma davranışı uyandırmaktan öte, bağlılık yaratmak, özel hissettirmek, ürün – hizmet ve markaları anlamlandırmak, zaman zaman farklı hayali dünyaların kapılarını aralamak amacı taşırlar. Reklamlar her zaman duygu uyandırma misyonu taşırlar mı? Evet, taşırlar çünkü tüketimin kendisi dahi duygulardan beslenen bir davranışlar toplamıdır.Ve reklam sanattır, hedef kitlenin karşısına çıkana kadar sancılı bir süreçten geçer ancak genellikle kısa süreler boyunca tüketicilerle buluşur. Çok basitmiş gibi görünen en yalın reklamlar dahi, tüketicilerin hafızasını uzun süre meşgul edebilir, zihinlerde yer edecek bir ustalık örneği olabilirler. Hangi yönü ağır basarsa bassın, reklamların ortak özelliği bir ekip tarafından üretilen kolektif ürünler olmalarıdır. Üretim süreçlerinin her aşamasında ciddi çalışmalar ve farklı uzmanlıklar gerektirirler. Bu anlamda da diyebiliriz ki yaratıcı ve üretici zihinlerin bir arada çalıştığı ajanslar hem ürün – hizmet, hem de sanat üretirler. Kendisini ve/veya markasını pazara tanıtmak, hatırlatmak ya da benimsetmek isteyen küçük ya da büyük işletmeler de, kendilerini en doğru şekilde pazarlayacak olan bu ajanslarla çalışmak durumundadır
Hafıza teknikleri konusunda uzmanlık kazanmış kişilerin ve araştırmacıların kullandıkları bazı hafıza tekniklerini ve nasıl uygulayabileceğinizi öğrenmeye ne dersiniz? Akrostiş Metodu: Akrostiş metodu, hafızaya alınmak istenen cümlelerin ilk harfleri kullanarak anlamlı veya kafiyeli, hafızada daha kalıcı olan başka bir kelime veya cümle oluşturma işidir. Burada iki ana kelime karşımıza çıkıyor; anlamlı ve kafiyeli. Bazı akrostişe edilmiş kelimeler anlamsız olabilir, ancak kafiyeli ve hafızada kalıcı bir özelliğe sahiptir. örneğin; “SSK” , “MEB” gibi. Bazı akrostişe edilmiş kelimeler ise anlamlı olabilmektedir. Örneğin “SENİ” akrostişi gibi. Uygulama Örneği: Dil bilgisi dersinde sıfat fiiller konusu vardır. Başlıca sıfat filer şunlardır; an (en), ası (esi), maz (mez), ar (er), dık (dik), acak (ecek), mış (miş). Bunları şu şekilde hafızanıza kaydedebilirsiniz: “Anası mezar dikecekmiş.” Daha sonra öğretmen size sıfat fiilleri yazılıda sorunu şu şekilde hafızanızdan çıkarıp kullanacaksınız; An - ası mez - ar dik - ecek –miş
Hafıza teknikleri konusunda uzmanlık kazanmış kişilerin ve araştırmacıların kullandıkları bazı hafıza tekniklerini ve nasıl uygulayabileceğinizi öğrenmeye ne dersiniz? Asma Metodu (Rakam-Şekil Metodu) Asma metodu 17. yüzyılın ortalarında Henry Herdson tarafından geliştirilmiştir. Yerleşim sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır. Bu metotla hafızaya alınmak istenen bilgiler somut olan nesnelere zihinsel olarak asılır. Bu metotta rakamlar benzediği bazı nesneler ile temsil edilir. Örneğin;
  1. Sayısı kaleme benzediği için kalemle özdeşleştirilebilir.
  2. Sayısı kuğuya benzediği için kuğuyla özdeşleştirilir.
  3. Sayısı martıya benzediği için martıyla özdeşleştirilir.
Sizde örnektekilerden farklı olarak size o sayıyı çağrıştıracak benzeşmeler kurabilirsiniz. Oluşturduğunuz benzeşmeleri (özdeşleşmeleri) ise ezberlemeniz gerekir. Sayıların benzediği nesnelere göre bir özdeşlik kuracağınız için ezberlemesi de hiç kuşkusuz daha kolay olacaktır. Bu metot az ve öz bilgiyi hafızaya almak için kullanılması gereken bir yöntemdir.
Hafıza teknikleri konusunda uzmanlık kazanmış kişilerin ve araştırmacıların kullandıkları bazı hafıza tekniklerini ve nasıl uygulayabileceğinizi öğrenmeye ne dersiniz? Bağlama Metodu: Bu metotla hafızaya alınmak istenen bilgilerin sunulan sırasına göre hafızaya alınması bu metodun ana noktasını oluşturmaktadır. Bu metot uygulanırken iki basamak kullanılır: 1- Listelenen bilgilerin her maddesinin görsel şekli oluşturulur. 2- Her maddenin görsel şekliyle bir sonraki madde arasında bağlantı kurulur. Böyle her bir madde birbiriyle görsel olarak bağlanacak ve zincir oluşturulacaktır. Bu metotla hafızaya alınmak istenen bilgiler görsel olarak öyküleştirilir. Böylece sağ beyin aktif hale gelir ve bilgiler hafızaya kaydedilmiş olur. Gerektiğinde ise yine aynı sırayla zihne çağrılarak kullanılır. Uygulama Örneği: Bu metodu kullanarak Marmara Bölgesi’nde yetişen tarım ürünlerini sırayla hafızamıza alalım. Marmara Bölgesi’nde yetişen tarım ürünleri; zeytin, pamuk, tütün, şeker pancarı. Bu metodu kullanarak şu şekilde hafızaya alabilirsiniz; “Evde akşam uyurken karşınıza aniden kocaman, ejderhaya benzeyen bir kedi çıktı. Kedi size sert sert bakarak mar, mar (Marmara) diye sesler çıkarıyor. Ondan o kadar korktunuz ki hemen evden dışarı çıkarak tarım malzemelerinin bulunduğu dolabın içerisine girdin. Dolabın içerisi çok karanlıktı. Bu nedenle yerde bulunan zeytinleri görmeyerek dengenizi kaybettiniz ve kafanızı dolabın içindeki pamuğa çarptınız. Kafanızdan musluktan boşalırcasına kan akmaya başladı. Kanın durdurmak için kafanızı dolapta bulunan tütün ile sardınız. O sırada acıdan bayıldınız. Uyandığınızda kendinizi şekerpancarı ekili olan tarlada.” Okuduğunuz bu paragrafı gözlerinizi kapatarak zihninizde anlamlandırın. Olayı yaşayın. Şimdi Marmara Bölgesi’nde yetişen tarım ürünlerini bir kağıda yazın. Hepsi hafızanızda değil mi?
Özellikle reklam sektöründe nelerin başarılı olduğuna ve bu başarı elde edilirken nasıl bir yol izlendiğine kısaca göz atalım. Reklam sektörünün değişmez kurallarından biri varsa, o da: firmalar ya da şirketler için çekilen reklam filmlerinde ünlülerin rol almasıdır. Pepsi, Coca Cola, Arçelik, Bosch, Mavi Jeans, Turkcell, Vodafone, Avea, Elidor gibi marka değeri taşıyan şirketlerin reklam filmlerinde en sevdiğimiz ünlü isimlere rastlamak oldukça sık yaşanan bir durumdur. Peki, bu markaların reklam filmlerinde oynayan ünlü isimler, markaların başarısını artırabildi mi? İşte bu sorunun cevabını araştırdık. Giyim sektörünün önde gelen isimlerinden biri olan Mavi Jeans, ünlü manken Adriana Lima’yı kamera karşısına geçirdi. Ünlü mankeni Türkçe konuşturarak ilgi toplayan Mavi Jeans, çekilen bu reklam filmlerinden sonra markasının ününe ün kattı ve satışlarını arttırdı. Yine giyim sektöründeki isimlerden biri olan Defacto, dünyaca ünlü moda ikonu Parsi Hilton’u reklam filmlerinde oynatarak, en büyük reklam bütçesini harcadığı bir çalışmaya imza atmış oldu. Rakiplerinin bir adım önüne geçen markanın reklam filminde Paris Hilton’a, ünlü futbolcu Arda Turan eşlik etti. En avantajlı GSM operatörü seçilen Avea, yaklaşık iki yıldır reklam filmlerinde ünlü komedyen Ata Demirer’i oynatıyor. ‘Cemile Abla’ karakterine hayat veren ünlü komedyen, Avea tariflerinin tanıtılması ve daha kolay hatırlanması için iş başında. Reklam filmlerini çok sık göremediğimiz İş Bankası, ünlü komedyen Cem Yılmaz ile kamera karşısına geçti. Yaptığı her iş ile gündeme oturmayı başaran Cem Yılmaz, İş Bankası’nın reklam filmiyle hem kendi adından hem de bankanın adından sıkça bahsettirdi. Mobilya sektörünün önde gelen isimlerinden Bellona, reklam filmlerinde şarkıcı Şevval Sam ile çalıştı. Rahat ve samimi tavırlarıyla, kentli kadına hitap eden şarkıcı, markanın yeni yüzü oldu. Kozmetik sektöründe ise Elidor, saçlarının güzelliği ile dikkat çeken oyuncu Meryem Uzerli’yi yeni reklam yüzü yaptı. Saç bakım serisini tanıtmak için ‘Hürrem’ karakterine can veren oyuncu Meryem Uzerli ile ekranlara gelen Elidor reklamları, saç bakım serilerinin bilinirliğini daha da artırdı. Kadınların hayranlıkla izlediği Biscolata reklamları ise yaklaşık iki yıldır ‘Biscolata erkekleri’ ile devam ediyor. Markayla özdeşleşen Biscolata erkekleri, kadınları oldukça mutlu ederken TV reklam filmleri her seferinde dikkatle izlenmesine sebep oldu. 2011 yılının son çeyreğinde televizyon ekranlarında dönmeye başlayan Biscolata reklamları, en çok ses getiren reklamlardan biri oldu. Her yıl olduğu gibi farklı sektörlerin reklamları ve bu reklamlar arasındaki çekişmeyle ekranlarımıza geldi. Ünlü isimlerle reklam filmlerine imza atan markalar, şüphesiz ki reklamın akılda kalmasını kolaylaştıran en önemli sebebi buldu. Sevdiğimiz ünlüleri markaların reklamlarında görmek, o markaya olan ilgimizi artırdığını düşünürsek, markaların da amacına ulaştıklarını söyleyebiliriz.
My Prodüksiyon bünyesinde çalışmakta olan tüm seslendirmen arkadaşlarımız konusunda uzman ve profesyonel seslerden oluşmaktadır. Seslendirilmesini istediğiniz metin, jingle, reklam, haber, belgesel, santral anons, seçim seslendirme, kitap seslendirme, cd seslendirme ve prodüksiyon hizmetlerimiz seslendirme aşamasından produksiyon aşamasına titizlikle hazırlanır. Seslerimiz hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak ve projenizde kullanacağınız sesi seçebilmeniz için Casting bölümümüz altından demoları dinleyebilir, seçiminizi yapabilirsiniz.
Unutkan insan yoktur, hafızasının nasıl çalıştığını bilmeyen insan vardır! ‘Güçlü Hafıza’ beyni etkili ve doğru kullanmak için yazılmış bir kişisel gelişim kitabıdır. Çok zeki diye gözüken kişilerin aslında bizden hiçbir farkının olmadığı, sadece bilerek ya da bilmeyerek beynini doğru kullandıkları araştırılmıştır. Eğer her insanın beyin yapısı aynıysa, neden bazıları hafızalarını etkili kullanıyor da, bazıları kullanamıyor, diye bir soru aklınıza gelebilir. Cevap; herkesin beyin yapısı ve hafıza gücü aynı olabilir, ama herkes onu tanıyıp, bu gücü kullanamıyor. Kullananlar ise bunu nasıl kullandıklarını bilmiyorlar. Ahmet Yıldız, herkesin Güçlü Hafızası olması için bir formül geliştirdi. Beynimizin (Hafıza) Çalışma Prensibi+Güçlü Hafızaya Ön Hazırlık+Hafıza Biyolojisi+Hafıza Destek Sistemleri+Güçlü Hafıza Tekniklerinin ilkeleri+Güçlü Hafıza Teknikleri= GÜÇLÜ HAFIZA Beynimizin ikiye bölündüğünü biliyor muydunuz? Dahası, bu iki yarının iki ayrı beyin olduğunu biliyor muydunuz? [Tony Buzan] Beyninizin hangi tarafının baskın olduğunu kitaptaki testlerle öğreneceksiniz. Fakat beynin her iki bölümünü de kullanmanın tekniklerini öğrenerek mutlak başarıya ulaşacaksınız. Bu kitap size hem motivasyon sağlayacak, hem uygulama gücü kazandıracak, hem de nasıl uygulayacağınızı bol örneklerle gösterecek... BEYİN GÜCÜ : HAFIZA VE ZEKAYI BESLEYEN YİYECEKLER İyi hazırlandığınız ve bildiğiniz bir dersin imtihanında hiçbir şey hatırlamadığınız hiç oldu mu? Bazen yeni fikirler üretmekte kendinizi çaresiz hissettiğiniz oluyor mu? Ara sıra okuduğunuz bir konuya veya çalıştığınız bir derse boş boş bakıp hiçbir şey anlamadığınızı hissettiniz mi? Eminim hemen, hemen hepinizin içine düştüğü bu tip anlar olmuştur. İmtihandan çıkıp da cevaplara bir göz attığınızda, "Bu cevabı ben nasıl oldu da yapamadım" diye kendi kendinize kızdığınızı şu anda belki de anımsıyorsunuz. Bu tip günleriniz olduysa şöyle bir geri dönüp o günlere rastlayan beslenmenize bir göz atmanızı tavsiye ediyorum. Esasen beyin gücünüzü etkin kullanmak için iki önemli şeye ihtiyaç vardır; 1-) Hızlı, Kolay ve Kalıcı Öğrenme Tekniklerini Bilmek ve Kullanmak, 2-) Hafıza ve Zekayı Geliştiren Yiyecekler yemek. Bugün ilk etapta beyin gücü ile beyni besleyen yiyecekler konusuna eğilmek istiyorum. İkinci etapta ise hızlı öğrenme teknikleri ile beslenme arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak, hangisinin daha önemli olduğunu bir örnekle ortaya koymaya çalışacağım. Yediğimiz besinlerin insanın hafıza, zeka ve konsantrasyon gücü üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Örneğin vücut ağırlığımızın sadece % 2 ila 3’ü oranında ağırlığı olan beyin, günlük kalorilerimizin ortalama % 30’unu harcamaktadır. Hafıza ve Zeka Gelişimi açısından bazı besin kaynaklarının diğerlerine göre önemi çok daha fazladır. Örneğin bunların arasında B vitaminlerini içeren yiyecekler birinci sırada gelmektedir. Yine "demir"in beynin beslenmesi için hayati bir önemi vardır. "B" vitaminlerinin beyindeki önemli reaksiyonların gerçekleştirilmesindeki payı zihinsel potansiyel açısından hayatidir. Ayrıca B vitaminleri beyni strese karşı da korumaktadır. Beyin için enerji üretimine büyük katkısı olan B vitaminlerinin eksikliği yorgunluğa, hafıza ve zeka performansının zayıflamasına neden olur. Beynin ihtiyacı olan B vitaminlerinin yeterince alınması halinde aşağıda belirtilen zihinsel fonksiyonlarda gelişmelerin olduğu açıkça hissedilmektedir; Öğrenme ve Hafıza Gücü, Konsantrasyon, Hızlı Düşünme, Sözel Yetenek ve Akıcılık, Uyanıklık, Yaratıcı Düşünme, Enerjik Hissetme. Kuru baklagiller, kırmızı et, ayçekirdeği, balık, yoğurt, süt, peynir, yeşil yapraklı sebzeler, tavuk eti, hindi, yerfıstığı, muz, kavun, brokoli, ıspanak, domates, yumurta, kavun ve enginar kombinasyonları B grubu (complex) vitaminlerini garanti eden besin kaynaklarıdır. Yeteri kadar dengeli beslenemediğini düşünenlere ilave olarak düşük dozlu "B-Complex" vitaminleri almaları tavsiye edilmektedir. Ayrıca demirin beyne oksijen taşınmasında çok önemli bir rolü vardır. Özellikle oksijenin beyne taşınması ve beyin tarafından kullanılmasını sağlayan kandaki hemoglobin ve alyuvarların oluşumunda demire ihtiyaç vardır. Daha kısa bir ifadeyle beynin temel enerji kaynaklarından biri olan oksijenin beyne taşınabilmesi için demire ihtiyaç vardır. Dolayısı ile diyetimiizde mutlaka demir içeren yiyecekler bulundurmalıyız. Tüm kırmızı etler, kuru baklagiller, koyu yeşil sebzeler, domates ve pekmez demir açısından zengin olan yiyeceklerdir. Demirin yiyeceklerden emilmesini kolaylaştıran vitamin ise "C" vitaminidir. Bundan dolayı demir içeren yiyeceklerin "C" vitamini içeren, örneğin turunçgiller, kivi, domates, patates, karnabahar, brokoli, kavun, çilek, incir, kırmızı ve yeşil biber gibi besinlerle birlikte alınmasında fayda vardır. Bunun yanında kafein içeren içecekler ise demirin emilmesini engellemektedir. "C" vitamininin yanında "E" vitamininin de antioksidan olarak beynin etkin ve verimli kullanılmasına büyük katkıları vardır. Bitkisel yağlar, yerfıstığı, ayçekirdeği ve buğday E vitamini açısından zengin besinlerdir. DÜNYA HAFIZA ŞAMPİYONASINA HAZIRLANIRKEN Dünya hafıza şampiyonasına hazırlandığım ilk yılların başlarında öğleden evvel dört ve öğleden sonra dört saat olmak üzere günde sekiz saat hafıza egzersizleri yapıyor ve bilgisayarın başında binlerce rakam ve kelimeyi hafızamda tutuyordum. Şüphesiz bu egzersizlerde beynim çok enerji harcıyor, yoruluyor ve öğlene doğru iyice acıkıyordum. Ancak yemekten sonra üzerimde bir ağırlık hissediyordum. Hatta uyku bastırıyor ve konsantrasyonumun da azaldığını görüyordum. Bu benim için o zamanlar içinden çıkılmaz bir problem olmuştu. Bir taraftan vücudumun ihtiyacı olan yiyecekleri yemeliydim. Diğer taraftan da yemekten sonra zihinsel performansımın ve dolayısı ile skorlarımın düştüğünü görüyordum. Ne yapmalıyım diye düşünmeye başladım. "Acaba zihinsel potansiyelimi negatif etkileyen bir yiyecek kombinasyonu mu buna sebep oluyor?" diye endişelenmeye başlamıştım. Eminim birçok öğrenci ve işadamı hala öğle yemeğinden sonra benim gibi hissediyordur. Örneğin karbonhidratlar enerji sağlıyordu ama bu çok kısa sürüyordu. Öğlen yemeklerinde daha hafif ve daha sağlıklı nasıl beslenebilmenin hesaplarını yapmaya başladım. Özellikle beyni besleyen yiyeceklerin ne olduğunu araştırmaya başladım. O zaman yaptığım araştırmalar sonucunda buna neyin sebep olduğunu bulmuştum. Örneğin makarna ve hamur işi yerine tavuk eti yemeye karar verdim, patates kızartması yerine bazen meyve, bazen de yeşil sebze salatlarını tercih etmeye başladım. Gazoz tipi tüm içecekleri kestim. Farkı hemen hissetmeye başlamıştım. Konsantrasyonum eskisi kadar düşmüyordu ve uykum gelmiyordu. Bu yiyecekler de beni karbonhidratlar kadar doymuş hissettiriyordu ama bedensel ve zihinsel potansiyelimin düşmesine neden olmuyordu. Ama yine de yiyeceklerle ilgili birşeyler daha yapabilrim diye hissediyordum. Derken kan dolaşımı ile beyne taşıdığı oksijen ve besinler üzerinde düşünmeye başladım. Örneğin aspirin içersem ve kanın koyuluğu azalırsa, belki kan besinleri beyne daha kolay taşır diye çeşitli hipotezler oluşturuyor ve bunları deniyordum. Ancak bu kadar detaylı düşünmeme rağmen çok önemli bir şeyi atladığımı farkettim. Atladığım en önemli husus şuydu; Öğlen yemeğinden sonra yiyeceklerin hazmedilmesi için kan daha çok mide ve bağırsak bölgesine yöneliyor ve beyne giden kan miktarı azalıyordu. Bu durum da geçici bir süre zihinsel potansiyelin düşmesine neden oluyordu. Bunun da çözümünü buldum. Öğlen yemeğimi ikiye bölerek yarısını öğlenleyin, diğer yarısını da ikindi zamanında yemeye başladım. Az yenen öğle yemeği sonucu mide ve bağırsaklar bölgesine giden kanın miktarı da çok olmuyor ve bu durum artık zihinsel performansımı da etkilemiyordu. Özet olarak öğlen arasında özel olarak beynimin ihtiyacı olan besinlerden oluşan yiyecekleri azar azar yiyordum O günlerde böyle bir diyet sonucunda hafızamda tutabildiğim sayıların ve kelimelerin kısa sürede artması beni nasıl da heyecanlandırmıştı bilemezsiniz. O günden bugüne üç öğünde yemem gereken yiyecekleri altı farklı öğünde yediğimi söyleyebilirim. Özet olarak herkese böyle bir beslenme programı takip etmelerini tavsiye ediyorum. Buraya kadar anlatılanlardan şöyle bir özet çıkartılabilir; Tüm gün boyu zihinsel potansiyelinizi aynı seviyede koruyabilmek, inişli ve çıkışlı bir beyin performansına sahip olmamak için öncelikle günlük yiyeceklerinizi dörde, hatta mümkünse altı eşit parçaya bölerek mini öğünlerle beslenmelisiniz. Yiyeceklerin az yağlı olmasına dikkat etmelisiniz. Yağlı, çok ve ağır yiyecekler kanın beyinden çekilerek sindirim sistemine yönelmesine sebep olmaktadır. Bunun sonucu ise yorgunluk, uyuklama ve zihinsel potansiyelin düşmesi demektir. Yiyeceklerinizin demir içeren besinleri ihtiva ettğinden emin olunuz. Bunun için koyu yeşil renkli sebzeler, yağsız kırmızı et, domates, pekmez, kuru fasulye, bezelye ve kayısı kurusu gibi yiyecekler yemelisiniz. Yeteri kadar B vitaminleri aldığınızdan emin olmak için diyetinizde yağsız süt, yoğurt, muz, deniz ürünleri ve kuru baklagilleri mutlaka bulundurmalısınız. Antioksidan özellikleri olan C ve E vitaminleri açısından zengin havuç, ıspanak, çilek, domates ve diğer koyu yeşil yapraklı sebze karışımlarını da günlük yemek listenize ilave etmelisiniz. Hafıza ve beyin gücü için gerekli olan besinleri bu şekilde özetledikten sonra sıra hızlı, kolay ve kalıcı öğrenme teknikleri ile beslenme arasındaki ilişkiye geldi. Ben "beslenme", "beyin" ve "hafıza teknikleri" üçlüsünü sırayla "benzin", "son model bir araba" ve "sürücü" üçlüsüne benzetiyorum. Her birinin önemini anlamak için aşağıda size farklı senaryolar sunacağım. Kararı ise size bırakacağım. Her birinin benzetmesini de parantez içinde yanına yazmaya çalışacağım. 1-) Birinci Senaryo: Önce şöyle bir senaryo oluşturalım. "Son model bir araba (beyin)" sahibi olduğunuzu düşünün ve bu arabanın deposunu da "en kalitelei benzin (beslenme)" ile doldurduğunuzu varsayalım. Ama bunun yanında "araba kullanmayı (hafıza teknikleri)" bilmediğinizi kabul edelim. Siz bu arabayla istediğiniz yere gidebilir miydiniz? Arabayı ancak belki iterek bir yere götürebilirsiniz. Ama bu durumda arabanın gücünden hiçbir zaman faydalanamazsınız. 2-) İkinci Senaryo: İkinci senaryoda "son model bir araba (beyin)" sahibi olduğunuzu düşünün ve bu arabanın deposunu da "kalitesiz benzin (beslenme)" ile doldurduğunuzu varsayalım. Ama bunun yanında "araba kullanmayı (hafıza teknikleri)" çok iyi bildiğinizi kabul edelim. Siz bu arabayla istediğiniz yere gidebilir miydiniz? Kesinlikle istediğiniz yere gidebilirsiniz ama arabanın motoru kötü benzinden dolayı zorlandığı için istediğiniz hıza ulaşamazsınız. Hatta sürekli kötü benzin kullanırsanız, uzun vadede "arabada (beyin)" da arızalar oluşmaya başlayabilir. 3-) Üçüncü Senaryo: Bu senaryo ideal olanıdır. Bu senaryoda son model arabanızı en kaliteli benzinle doldurmanın yanında ileri sürüş tekniklerini de bilen bir sürücü olduğunuzu hayal edin. Şüphesiz sizden daha emniyetli ve sizden daha hızlı bir sürücü olması mümkün değildir. Size sadece gaza basıp, yoldaki kötü benzinli ve kötü sürücülü arabaları geride bırakmak kalıyor. Hem de onlardan daha az yorularak ve gidilecek yolu daha kısa sürede katedip diğerlerinin zaman bulamadığı başka işlere de zaman bularak. Özet olarak, "son model bir araba (beyin)" sahibi olan herkes önce onu "kullanmayı (hafıza teknikleri)" öğrenmelidir. İkinci etapta ise arabanın deposu devamlı olarak "kaliteli benzin (beslenme)" ile doldurulmalıdır. Unutmayın çoğumuz satın aldığımız her pahalı cihazı kullanmadan önce onun kullanma kılavuzunu dikkatle inceliyoruz. Ama bunun yanında kendi beynimizi daha verimli kullanmak için ne yapmamız gerektiği üzerinde çok fazla düşünmüyoruz. Hayatınızı kolaylaştırmak ve rakiplerinizi geride bırakmak için beyninizi etkin şekilde kullanmayı öğretecek bir kılavuz arıyorsanız, Mega Hafıza’nın "Fotografik Hafıza Teknikleri" setine bir göz atmanızı tavsiye ediyorum. Bu arada beyin gücünüzden maksimum faydayı almak için yukarıda verdiğim yiyeceklerle ilgili bilgileri de kesinlikle göz ardı etmeyiniz.
Bir ses kartı hem mikrofon ses giriş ve çıkışlarına, hem de MIDI giriş çıkışlarına sahiptir. Herhangi bir marka önermemiz doğru olmaz ama yaklaşık değerleri 150-2000 TL arası bir model uzun süre işinize yarayacaktır. Midi Klavye (Midi Controller Keyboard): Halen birçok bestecinin müzik yazmada en çok kullandığı alet olan tuşlu çalgılar (keyboard) sizin de müzik yaratmanızı kolaylaştıracaktır. Çok farklı model ve fiyat seçeneği bulunmaktadır. Başlangıç olarak sadece MIDI sinyali yollayan MIDI controller klavyeler önerilebilir. Eğer içinde kendi sesleri olan bir synthesizer almayı daha uygun bulursanız Polyphony ve Multitimbral kapasitelerine dikkat ederek alın. 32 polyphony ve 16 Multitimbral altı günümüzde önerilmemektedir.
Bir kelimenin Türkçe olup olmadığını nasıl anlarız? Meselâ: 1. “m” ile başlamıştır. 2. Büyük ünlü uyumuna aykırıdır (e-a). 3. Ünlü-ünsüz uyumuna aykırıdır (ince l-a). 4. Uzun “â” vardır. Husûsî: 1. “h” sesi vardır. 2. Uzun u ve uzun i vardır. 3. Büyük ünlü uyumuna aykırıdır (u-i). 4. Küçük ünlü uyumuna aykırıdır (u-i). Ceza: 1. “c” ile başlamıştır. 2. Büyük ünlü uyumuna aykırıdır (e-a) 3. Uzun “a” vardır. Rekor: 1. “r” ile başlamıştır. 2. Birinci heceden sonra “o” gelmiştir. 3. Büyük ünlü uyumuna aykırıdır (e-o). 4. Küçük ünlü uyumuna aykırıdır (e-o). Lüks: 1. “l” ile başlamıştır. 2. Hece sonunda “ks” ünsüz çifti vardır. Demekki, bu kelimeler Türkçe değildir.
Bir reklam hangi durumlarda habere dönüşür? Ya da ne zaman bütün insanları ilgilendiren bir duruma gelir? Farklı açılardan baktığımızda, reklamın tasarım biçimi, ilettiği mesajlar, kullandığı unsurlar açısından, her zaman, herkesi ilgilendiriyor. Birbirinden farklı cinsiyet veya yaş gruplarına hitap ediyor olsa bile, cinsiyetler ve farklı yaş grubunda olanlar, aynı yaşam alanlarında, birbirinden bağımsız olmadıkları için hepsini ilgilendirir. Aynı evde yaşayan bir aileyi düşünelim. İçlerinden birinin, bütçesini nerede ve nasıl kullandığı, giyimi, kuşamı, yiyip içtikleri, gezdiği yerler, ilgilendiği unsurlar diğer aile bireylerini ilgilendiriyor. Birbirlerinin davranışlarını belirleyebilir, etki altına alabilirler. Kimi zaman birbirinin bütçesini, kimi zaman seçimlerini, tercihlerini etki altına alır, yönlendirirler. Dolayısıyla reklamlar hangi cinsi veya yaşı hedef alırsa alsın, hedefin etrafındakilerin de dikkatini çeker. Tanıtımlarından etkilenerek, kişinin satın almaya karar verdiği ürün veya hizmet, diğerleri tarafından eleştirilebilir, reddedilebilir veya değiştirilmesi sağlanabilir. Bu yüzden bir tanıtım filmi, kadına, erkeğe veya çocuğa hitap ederek seslense de, giden sesin diğerlerini de etkilemesi, onları da ikna etmesi gerekir. Yukarıdaki konu, bir reklamın herkesi ilgilendiren tarafıdır. Ama bu konu, onun haber olması için yeterli değildir. Yukarıdaki ilgilendirme durumu, pazarlama iletişiminin gündemine girmesi gereken önemli bir konudur. Pazarlama iletişiminde strateji oluşturulurken, hedeflenen tüketicinin etrafında, onu etkileyebilecek insanlara da mesajlar iletilir. Bunun en belirgin örneğini, çocuklara yönelik yapılan reklamlardan hatırlayabiliriz. Dikkat edilirse, tasarım önce çocuklara mesajları iletir, daha sonra anne ve babaya ayrıca mesaj iletir. İleri yaşlardaki tüketicilere yönelik çalışmalarda ise, etraftakilere verilen mesajlar, bu kadar açık değildir ama onları da hesaba katar ve etkilemeye çalışır. İşte bütün bu unsurlar pazarlama iletişiminin gündemini oluşturabilir ama haberlerin gündemini, reklamın başka özellikleri oluşturuyor. Radyo – televizyon, gazete, açık hava, internet gibi mecralar için reklam tasarımları yaparak, haber olan markaları düşünürsek, aşağı yukarı nelerin haber olduğunu hatırlayabiliriz. Mesela, toplumun bütün kesimlerinin çok sevdiği veya hiç sevmediği, ünlü bir ismi kullandığında haber konusu olur. Reklamın uygulanma esaslarına aykırı unsurlar içerdiği zaman, ceza alarak, haber olur. Öyle yaratıcı bir tasarım yapılmıştır ki, normalde herkesin dikkatini çeker ve haber olur. Yapılan reklam tasarımı, markaya rekor derecede satış yaptırır, haber olur. Yapılan tasarım, markayı kötü bir pozisyona iter, haber olur. Bir reklamın haber olması için sadece herkesi ilgilendiriyor olması yetmiyor. Aynı zamanda, daha önce olmayan, insanların şaşırtan, dikkatini çeken, merak uyandıran v.s. özellikleri taşıması gerekiyor. Diğer bir ifadeyle sıra dışı yani normal akışın dışında, bazı özellikler sergiliyorsa işte o zaman haberlerin gündemini oluşturur. Bunların dışında, sizin aklınıza gelen, reklamın haber olmasını sağlayan bir özellik geliyor mu?